1894 yılında çayın zirai bir ürün olarak kabul edilmesinden sonra çay ekimi için çalışmalar başlatılır. Tohum tedariki için Japonya seçilir. Japonya’dan getirilen tohumlar, çay tarımına uygun olmayan bir bölge olan Bursa’ya ekilir. Bu girişim, elverişli koşullar olmadığı için başarısız olur.
O zamanların teknolojisiyle çay için hangi koşulların uygun olduğunu anlamak kolay değildir. Bu nedenle birtakım incelemeler yapmak gerekir. Halkalı Yüksek Ziraat Mektebi Müdür Vekili Ali Rıza Erten ve ekibi; 1917 yılında Batum’a, çay ekimi yapılan alanları incelemeye gider. Batum’un iklim ve toprak koşulları incelenerek çay yetiştirmek için en uygun alanın neresi olduğu belirlenir. Batum’un, Doğu Karadeniz Bölgesi ile aynı iklim özelliklerine sahip olduğu anlaşılır. Hazırlanan rapor, Ekonomi Bakanlığına iletilir. Ancak I. Dünya Savaşı nedeniyle raporun incelenmesi ve gerekli ekim faaliyetlerinin başlaması gecikir.
1924 Yılında Rize’de Çay Yetiştirilmeye Başlıyor
Takvimler 1924 yılını gösterdiğinde, 407 Sayılı Kanun çıkarılır. Bu kanun, Rize’de ve çevre illerde portakal, mandalina gibi meyvelerin ve çayın yetiştirilmesinden bahseder. Ziraat Umum Müdürü Zihni Derin önderliğinde başlatılan çalışmalar neticesinde Gürcistan’dan tohum alınır.
Alınan tohumlar, Rizeli çiftçilere verilir. Ve nihayet Borçka’da yapılan çalışmalardan olumlu sonuç alınır. 1937 yılına gelindiğinde alınan tohum sayısı artırılır. Batum’dan o yıl alınan tohum miktarı 20 tondur. Bu tohumların mahsulü ise 1938 yılında toplanır.
Rizeliler ilk çay tohumunu getiren kişi Hulusi Karadeniz olarak kabul edilir. Çay Kanunu konusunda emeği yadsınamaz olan bir diğer isim de Esat Özoğuz’dur. Bu iki isim halen büyük bir saygıyla anılır. Rize, bugün çayın en fazla üretildiği yerdir. Türkiye ise dünyada en fazla çay içen ülkelerden biridir.
Rizeliler İlk Başta Çayı Kabul Etmekte Zorlandı
Rize’de bugün çay, yaygın bir geçim kaynağı olsa da çayın ilk defa ekileceği zamanlarda ciddi zorluklar çekildi. Osmanlı İmparatorluğu zamanında Karadeniz için ciddi ekonomik sıkıntılar söz konusuydu. 407 Sayılı Kanun’un çıkarılmasının ardından çiftçilere 450 bin civarında fidan verildi. Ancak fidanların gerektiği gibi değerlendirilememesi nedeniyle 1935 yılında Rize’de bulunan çay plantasyonu, 25 dönüme bile ulaşmadı.
Karadenizliler, ilk başta mısır ekimini bırakmak istemedi. Zaten yeterli olmayan tarım arazilerinin çoğunda mısır ekiliydi. Arşivlerde yer alan verilere göre 1935 yılında Rize’de 5, Pazar ilçesinde 5, Hopa’da 5, Sürmene’de de 5 dönüm fidanlık vardır. Ayrıca ilk zamanlar çayın kaç yaprak olarak toplanacağı konusunda da uzlaşma sağlanamamıştır.
1950’li yıllara gelindiğinde Demokrat Parti döneminde çay üretiminde daha sistemli bir politika izlenmiştir. Çeşitli kanunlarla çay üretimi teşvik edilmiştir. Bu sayede plantasyon artmıştır. Kuru çay tüketiminin iç talebi karşılayacak boyutlara ulaşması, 1965 yılında söz konusu olmuştur.
Çayın Sofralara Gelene Kadar Geçirdiği Süreç
Çay, sofralara gelene kadar farklı aşamalardan geçer. İlk olarak soldurma yapılır. Ardından kıvırma, fermantasyon, kurutma, tasnif aşamaları gelir. Çay firmaları farklı özelliklere sahip seçenekler sunarak, farklı damak tatlarına hitap eder. Bergamotlu, yumuşak içim, yoğun dem, filiz çay gibi farklı seçenekler arasından seçim yapılabilir.